Son dakika: AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik: Hilafet şeklinde gündemimiz yok, Anayasal seviye burada esastır
[ad_1]
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik Habertürk canlı yayınında gündeme dair dört gözle beklenen soruları yanıtladı. Mehmet Akif Ersoy ile nedir ne değildir? programına konuk olan Çelik, Can Atalay kararından Süper Kupa krizine, Filistin mitingi sonrası yaşanmış olan yumruklu saldırıdan bazı çevreler tarafınca dile getirilen hilafet tartışmasına kadar bir oldukca mevzuda açıklamalar yapmış oldu.
İşte Çelik’in açıklamalarından satır başları:
İçindekiler
CAN ATALAY KARARI!
Biliyorsunuz ki ki yüksek yargı organları içinde alt üst ilişkisi yoktur. Netice milletvekilliği dokunulmazlığı söz mevzusu ve bunun istisnaları var. Tüm bu tarz şeyleri açıklığa kavuşturmak için yeni bir Anayasa’ya gerekseme var. Hukukçu dostlar dile getiriyor tutarsız ifadeler var diye. Aslolan sorun yeni bir anayasa yapmak ve bunun üstüne konuşmak. Cumhurbaşkanımız bunu açıkça beyan etti bu iki yargı organı arasındaki krizde yargıcı pozisyonundayım dedi. Doğal olarak yüksek yargı organları içinde bir çelişki olması hoş değil. Bunun giderilmesi lazım.
SÜPER KUPA KRİZİ NEDEN YAŞANDI?
Tamamımız maçı seyretmek için hazırlık yapıyorduk. Sonrasında maçın iptal olacağı haberleri gelmeye başladı. ‘Ne oluyor’ diye baktığımızda tüm Türkiye’nin bilmiş olduğu gelişmeler meydana geldi. Burada oldukca net bir halde söylersek, sonucunda bu maçı FIFA kurallarına nazaran oynayacaksınız. Burada kulüplerimizin taleplerine nazaran bildirimler kabul edilmiş. Yeni bildirimler sözkonusu olunca ‘Tamamımız FIFA kurallarına bağlıyız, zamanında yapılsaydı protokole bağlardık, şimdi protokol haricinde adım atamayız’ denmiş. Burada ‘şurası haklı, burası haksız, federasyon mu, kulüpler mi, Suudi Arabistan mı’ tartışmasından oldukca tüm talepler protokole bağlansaydı muhtemelen bu kriz olmayacaktı. Sorun birden bire Mustafa Kemal Atatürk tartışmasına döndü. İstiklal Marşı’nı, Türk Bayrağını ve formaların üstünde Mustafa Kemal Atatürk resmi ve imzasının kabul edilmediği söylendi. Aslına bakarsak bakmış olduğunuzda İstiklal Marşı protokole bağlanmış. Mustafa Kemal Atatürk sonrasında gündeme gelmiş. Sayın Cumhurbaşkanımızı, hükümetimizi, partimizi suçlama kampanyasına dönüştü. Tüm bunlardan bağımsız olarak yurttaşlarımız hiçbir krizin parçası olmaksızın bayrak, ulusal marş ve Mustafa Kemal Atatürk’le ilgili hassasiyetlerini ortaya koydu.
“BURADA PLANLAMA HATASI YAPILMIŞ”
Artık maç oynanmamış, kriz başka bir şeye dönmüş. Inanırım hepimiz bununla ilgili ders çıkarmıştır. Oraya gidilmesi her insanın onayıyla olmuş. Bu şekilde bir tablo ortaya çıksın istenmezdi. Keşke en başta İstiklal Marşı, bayrakla birlikte keşke Mustafa Kemal Atatürk’le ilgili bildirimler yapılsaydı. O gün CHP’nin genel başkanı ve sözcülerin açıklamalarına. Mustafa Kemal Atatürk’e haiz çıktın, çıkmadın diye. Suudi Arabistan’la ilgili olarak ne gerçekleşti bilinmeden, toplumsal medya üstünden belli bir ırkı, ülkeyi aşağılamaya dönük, yanlış ve nefret suçu olacak yaklaşımlar. Bizi ve o ülkeyi bağlayan şey FIFA kuralları. Mustafa Kemal Atatürk’le ilgili bir şey konuşulduğunda bütünleştirici konuşmak lazım. Ben Mustafa Kemal Atatürk’le ilgili hassasiyete sahiplenen tüm vatandaşlara teşekkür ediyoruz dedim. CHP ‘Mustafa Kemal Atatürk’e biz haiz çıktık, iktidar haiz çıkmadı’ gibisinden kampanyaya dönüştürmeye başladı. Birisi Mustafa Kemal Atatürk deyip başkasına saldırıyorsa bu haiz çıkma değil; saldırıdır. Mustafa Kemal Atatürk, bayrak, İstiklal Marşı ülkenin ortak değeridir. Ayrıştırmaya gitmemek lazım. Bu toplumu radikalleştirme operasyonudur. Daha sakin, makul, soğukkanlı şekilde meselenin ne işe yaradığını tam anlayarak yapmak lazım. Ortak değerler üstünden ayrıştırıcı söylem içine girmemek lazım. Bunu ilişkide olduğumuz ülkeler için de yapmamak lazım. Türkiye’ye yanlış yapıldığında tepkimizi gösteriyoruz esasen.
“BU BİR DERS OLSUN, BİLDİRİMLER DOĞRU YAPILSIN”
Suudi Arabistan ‘protokole bağlı kalmış olarak oynansaydı keşke’ açıklaması yapmış oldu. Filmi geriye saracak halimiz yok. Buradan her insanın ders çıkarıp, doğru protokollere bağlanması gerekir. Burada bir planlama hatası yapılmış. Şu görevli diye bir duruma girmemek lazım. Bundan sonrasında bilhassa ulusal değerlerin bu tip tartışmaların mevzusu haline getirilmemesi lazım. Ulusal değerlerimiz ve sembollerimiz kullanılacağı süre bu konulardaki hassasiyetleri yabancı ülkeyle karşılıklı imza atılan protokollere tüm ayrıntılarıyla yazılması lazım. Benim durduğum yer budur. O gece bunu bir siyasal kutuplaşma malzemesi haline getirmeye çalıştılar. Mustafa Kemal Atatürk’le ilgili hassasiyete vurgu yapılıyorsa toplumu bütünleştiren dil kullanılıyorsa samimidir. Fakat toplumu ayrıştıran, derhal tutup da meseleyi anlamadan Cumhurbaşkanlığı makamını, partimizi suçlama var ise bunun istismar bulunduğunu onlarca defa gördük. Hepimiz kendi değerlendirmesini yapıyor. Benim değerlendirmem, tüm bunların baştan protokole bağlanması lazımdı.
“SABOTE EDİLMESİNİ REDDEDİYORUZ”
TFF Başkanının istifası benim değerlendireceğim bir mevzu değil. Suçlu aramaktan ziyade bir planlama hatası var burada. Hem FIFA’nın uygun görmüş olduğu takvimde hem maça gitme sonucu alındığında hangi ülke olursa olsun, Rum kesimle oynandığında belli kararların alındığı söyleniyor. Burada tercihiniz ya tüm dediğinizi yaptırmak ya da maçı oynamak şeklinde oluyor. Burada birilerinin çıkıp Suudi Arabistan’a karşı olanı geçip, neredeyse belli bir kampanya şeklinde Kabe’yi aşağılamaya varan bazı görseller üretmesi, buradan faşizan duygu çıkarmaya emek harcaması krizin başka bir şeye evrilmeye çalışıldığını gösteriyor. Hiçbir ülkeye karşı mesnetsiz nefret siyaseti meydana getirecek bir şeye girilmemesi lazım. Esasen en baştan itibaren kulüpler kabul etmiş, karşı tarafın davetine icabet edilmiş. Sonrasında Suudi Arabistan’la ilişkilerimizi sabote edilmesini kategorik olarak reddediyoruz. Karşılıklı olarak bu mesajları onlar da görüyor. Onlar da ‘bizim bağlı olduğumuz protokol’ var diyorlar. Esasen Türkiye’ye ‘kardeş ülke’ diyorlar.
“ATATÜRK’LE İLGİLİ BİR SORUNUMUZ YOK”
Bizim Mustafa Kemal Atatürk’le bir meselemiz doğal ki yok. İlk Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatür, ülkemizin kurucusu. Cumhurbaşkanımız sık sık ifade eder. ‘Bu ülkeye hizmet etmiş, iyilik yapmış herkesi rahmet ve saygıyla anarız. Ülkenin kurucusuna ihtiyaç duyulan saygıyı gerektiği şekilde gösteririz’ der. Mustafa Kemal Atatürk istismarı yapanlarla aramızda bir münakaşa. Kendi kafalarında engizisyon mahkemesi kurup kimin meşru olup, olmaya karar verme yetkisini gören sakıncalı bir zihniyet. Bu zihniyet demokrasi ile yanyana durması imkansız. Mustafa Kemal Atatürk’e saygısızlık sözkonusu olduğunda karşı çıktığımız şeklinde, Mustafa Kemal Atatürk’le ilgili toplumu ayrıştırıcı istismarsözkonusu olunca da buna karşı çıkıyoruz. Burada yapay kutuplaşma yaratmay açalışan bir operasyon var. Cumhuriyet rejimi kurulmuş. Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyeti duyuru etmiş. 100. yaşı kutluyoruz. Cumhuriyetin en temel umdesinin demokrasi olması gerekir. Onlarca kere darbe yapılmış. Onlarca kere Mustafa Kemal Atatürk’ü korumak için yaptık desinler. Bu Mustafa Kemal Atatürk’ün hatırasına düzenlenmiş en büyük suikasttir. Darbe ile Mustafa Kemal Atatürk’ü iyi mi yanyana getiriyorsunuz?
“ATATÜRK FİLMİ KALDIRILINCA İLK TEPKİYİ BEN VERDİM”
Biz kimlik tartışmalarını kafi olgunluğa ulaştıramadığımız noktalar var. Aslına bakarsak oldukca mesafe kat edildi. Tarihçi, entelektüel şu tarafta durur, bu tarafta durur. Siz siyasal mesuliyet makamındaysanız dikkat etmeniz ihtiyaç duyulan bölgeler vardır. Sizin meşruiyetiniz bu değerlere ve anayasal düzene dayanır. Birisi demokratik hukuk devleti içinde Meclis’e gelmiş fakat terör örgütünü savuyor. O süre meşruiyetiyle ilgili kendi kendisini tutarsız duruma düşürür. CHP’nin yöneticileri, doğal ki CHP’ye oy veren vatandaşlarımızı tenzih ediyoruz, bu vatandaşlarımızla ilgili bir münakaşa değil. O gece sukunetli, birleştirici, bütünleşme mesajları yerine derhal Cumhurbaşkanlığı makamından başlayarak bir sürü suçlama arka arkaya yapılmış oldu. Adını vermeyeyim bir film platformu Mustafa Kemal Atatürk filmini kaldırdığında ilk açıklamayı ben yaptım ‘kınıyoruz’ diye. CHP tepkiyi gecikerek verdi.
“TARTIŞMA BAŞKA, HUSUMET ÜRETİLMESİ BAŞKA ŞEY”
Siyasetin dilini önemsiyorum. Siyasetin diline bu değerleri ifade ederken bütünleştirici hedefe dönük ifade edilmesi lazım. Kutuplaştırmaya dönük ifadeleri reddetmek, toplumsal duyarlılık lazım. Niye devamlı dışlayıcı, kutuplaştırıcı şekilde ifade ediyor. Tarihte her vaka, her dönem tartışılmış. Bunların tartışılması başka bir şey, bunların karşı karşıya gelip husumet üretilmesi başka bir şey. Burada tarihin üstünden bugün bir siyasal kavga çıkarılıyorsa, bunu yapanlar bugünkü iktidar pozisyonlarını, siyasal pozisyonlarını tahkim etmek için zamanı istismar ediyordur. Niçin Türkiye’de belli bir parti, kesim devamlı olarak Mustafa Kemal Atatürk’ten bahsettiğinde toplumun belli kesimini, belli partileri, siyasal organizasyonları suçlayarak işe başlıyor? Engizisyon mahkemesi kurarak kimin makbul kimin değil diye bir şeye giriyor? Bu şekilde toplumun zehirlenmesine müsade etmemeliyiz. Mustafa Kemal Atatürk, bayrak, marş şeklinde mevzularda bütünleştirme mesajı vermeliyiz, ayrıştırma mesajı vermemeliyiz.
“HİLAFET TARTIŞMASI NEDEN ÇIKTI?
Seçim süreci yaklaştığında bu tartışmaların yoğunlaşmasıyla ilgili performans görüyoruz kimi zaman. Kimi zaman kendiliğinden gündeme geliyor. Gazze mitinginden gelen vatandaşımıza birisi elindeki Kelimei-i Tevhid bayrağını ‘Bu hilafet bayrağıdır’ diye yumruk atıyor. Bu hem cahillik, hem barbarlık. Kelime-i tevhid ile hilafet bayrağının ne ilgisi var? Bu absürd kabahat duyurusunda bulunan da barolar. Bunun rejim değişiklik yapma talebiyle ne ilgisi var? Başka bir yerdeki görüntüyü ortaya koydular. Dünyada insanoğlu Gazze için insanlığın vicdanının ortak temelinde bir araya geldi. Gazze ile dayanışma mitinglerini bu şekilde sokmaya çalışanlar İsrail’in politikasındaki zihin yanlışlığın yanında saf tutuyorlar. Buradaki sorun insanlık vicdanı ile bir şey. Filistin devleti ile sonuçlanmazsa kimse insanlıktan bahsedemez, kimsenin dedikleri ciddiye alınmaz. Hıristiyan insanoğlu sahipleniyor, gözlerinden yaş geliyor. ABD Dışişleri Bakanı İsrail’de ‘yahudi olarak geldim’ diyor. Cumhurbaşkanımız ne dedi ‘Ben buraya insan olarak geldim denmeliydi’ diye konuştu. Burada vatandaşımız ne yapmış? Filistin’e destek vermiş, mitinge katılmış. Bunun rejim değişiklik yapma talebi ile ne ilgisi var? Baroların ortaya koyduğu cahillik için bu kadar argüman ortaya koymaya gerek yok.
FİLİSTİN MİTİNGİNDE YUMRUK ATMA OLAYI
Vatandaşımıza yumruk atılmış, yüzü kan içinde. Bana nazaran bunun kesinlikle müeyyidesi olması lazım. Şiddete karşı çıkma mevzusunda kati prensibimiz olması lazım. Yargı sonucu iyi mi veriliyor ben değerlendiremem. En oldukca neye üzüldüm? Hanıma şiddete karşı çıkan bazı muhalif partilerdeki hanım siyasetçi arkadaşlarımız bu sertliği savundular. Buna oldukca üzüldüm. Yumruk atan gence ‘Senin yaptığın yanlıştır, gittin birisine sertlik uyguladın, tekrar bunu yapmamalısın’ demek yerine ‘İyi yaptın, Cumhuriyeti korudun’ denmesi, gençler için son aşama yanlış olabilecek bir yol önermiş olmuşlardır. Bu ülkeye fenalık etmemek lazım. Bir yerde birisi sertliği savunuyorsa, bu gencin attığı yumruk iyi bir şeydir diyen kim var ise bu ülkeye ve gençlerine fenalık ediyor anlama gelir.
“REJİM DEĞİŞİKLİĞİNİN KARŞISINDAYIZ”
Hilafet şeklinde gündemimiz yok. Bu tartışmadan kast edilen şey Türkiye’de rejim değişikliği talep etmekse bunun karşısında oluruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin rejimi, anayasal düzeni devlet tarafınca korunuyor. Anayasal seviye burada esastır. Bazıları İslam ülkeleri arasındaki ortaklaşa iş mekanizması olarak bunu gündeme getiriyor. Geçmiş geçmişte yaşandı ve bitti. Hilafet bayrağı diye bir bayrak yok. Hangi ülkede ise hilafet o ülkenin bayrağı hilafet bayrağı oluyordu. İslam ülkeleriyle aramızdaki ortaklaşa iş gelişmesiyle ilgili bir siyasetimizin olması başka bir şey bunların tek bir mekanizma altında birleşebilieceğini düşünmek mümkün olmayan bir şey. Tarihsel olarak geçerliliği kalmamış bir şey. Türkiye bir İslam ülkesi olmasıyla birlikte bununla birlikte Türk dünyasının parçası. Bununla birlikte Akdeniz, Karadeniz ülkesi. Yüzyıllar süresince kuvvetli bir Avrupa devleti. Bazıları Vatikan türü birliği gözeterek bir otoritenin olması, dağınıklığının ortadan kalkması şeklinde sebeplerle gündeme getirirler. Biz bunların dışındayız. Niye Anıtkabir’de birisi bu sloganı atar? Bunun organik olmasını kabul etmek mümkün mü? Toplumumuz tüm bu tarz şeyleri aşacak olgunlukta.
Biz en mühim mücadelemizi şanla, şerefle Cumhuriyetimizin demokrasi ile taçlanması için verdik. Demokrasi önündeki vesayetin kaldırılması için verdik. Bizim bugün temel meselemiz Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik, toplumsal, hukuk devleti olma vasfının güçlendirilmesi gerekir. Laiklik meselesini senelerce toplumda din ve inanç hürriyetinin ortadan kaldırılması ya da baskı altında tutulması olarak gündeme getirdiler. Bu ideoloji olarak değil toplumsal sulh meselesi olarak uygulanmalıdır. Türkiye din ve vicdan hürriyetinde oldukça yetkin bir noktaya ulaşmıştır.
[ad_2]