Yahudi inancındaki Arz-ı Mevud ‘Vadedilmiş topraklar’ ne demek? İşte Tevratta yazılı olan o topraklar!
[ad_1]
İşgalci İsrail’in Filistin halkına uyguladığı soykırımın sertliği her gün birazcık daha artıyor. Peki İsrail’in Filistinlilere uyguladığı zulmün temeli nereye dayanıyor? Siyonizm’in kökeninde bulunan Arz-ı Mev’ud toprakları nereyi işaret ediyor? İsrail’in bahsedilen bu topraklarla ilgisi nedir? Hepsi bu haberde…
Hususi İçerik
Siyonizmin kökeninde bulunan ve ‘Arz-ı Mevud’ olarak anılan topraklar, İsrail’in Filistin halkına uyguladığı soykırımla birlikte yeniden gündeme geldi. Arz-ı Mevud’la ilgili Yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’de informasyon yoktur. Sadece yahudilerin mukaddes kitabı olan Tevrat’ta Arzı mevudla ilgili ayetler yer ediniyor. Peki nedir Arz-ı Mevud? İsrailin bahsedilen topraklarla ilgili amacı ne?
İsrailoğullarının 40 yıl çölde dolaşması
Uzun süre Mısır’da yaşayan İsrailoğulları, Firavun’un zulmüne maruz kalıp, özgürlüklerini kaybedince, devrin peygamberi Hz. Musa’nın (a.s.) önderliğinde, Mısır’dan çıkıp ata yurduna gitmeye karar verdiler. Sadece Sina çölüne geldiklerinde, Filistin’de Amâlika ve Ken’anlılar benzer biçimde iki kuvvetli topluluk bulunduğunu gördüler.
Hz. Musa (a.s.), bu toplulukların durumunu ve enerjisini araştırıp, kendisine bildirmeleri için, on iki kabileden birer temsilci (nakîb) seçip görevlendirdi. Bölgenin toplumsal, ekonomik ve askerî durumunu gizlice araştıran bu heyetten, Kalib ve Yuşa İbn Nûn haricinde on tanesi, bu kuvvetli topluluklarla savaşılamayacağını ve Mısır’a geri dönmenin daha uygun olacağını söylemiş oldu. Hz. Musa (a.s.), Tanrı’ın, kendilerine yardım sözü bulunduğunu ve bu savaşı kazanacaklarını söylediyse de, isyan ettiler ve çölde kırk yıl süreyle vatansız ve topraksız dolaşmaya mahkûm oldular.
Mısır bölgesinden, Filistin’e gidişle ilgili olarak Hz. Musa’nın (a.s.) ilk çağrısı Kur’an’da şöyleki bildirilir:
“Hani Musa kavmine şöyleki demişti: “Ey kavmim! Tanrı’ın size olan nimetini hatırlayın; O, içinizden elçiler çıkarmış, sizi hükümdarlar yapmış ve dünyalardan asla hiç kimseye vermediğini size vermişti!”
“Ey kavmim! O halde, Tanrı’ın size yazmış olduğu mukaddes beldeye girin; fakat sakın geri dönmeyin, aksi halde, kaybedenlerden olmuş olursunuz!”
Onlar dediler ki: “Ey Musa! Orada zorbalar topluluğu var. Bu yüzden, onlar oradan çıkmadıkça, biz oraya asla girmeyiz; fakat onlar, oradan çıkacak olurlarsa, oraya gireriz.”[1]
“Tanrı dedi ki: ‘O halde, o belde onlara kırk yıl süreyle yasaklanmıştır. Bu süre içinde onlar, yeryüzünde başıboş dolaşıp duracaklardır. Artık sen de, yoldan çıkmış bu cemiyet için üzülme!”[2]
Bu kırk senenin peşinden Hz. Musa (a.s.) Filistin’e giremeden, Ürdün’ün fethinden sonrasında vefat etmişti. Peşinden gelen Yuşa İbn Nûn zamanında İsrail oğulları Filistin’e girebildiler.[3]
Arz-ı Mevud nedir?
Arz-ı Mev’ud terimi, Maide Suresi’nin 21- 26. ayetlerinden hareketle, Tanrı’ın, Hz. Musa (as)’nın ümmetine doğal olarak olan, Tanrı’ın birliğine inanan ve mümin kulların bu bölgede Hz. Musa (as)’nın şeriatını hakim kılma görevini üstlenmeleri için vermeyi vadettiği topraklar anlamına gelmektedir.
Kur’ân-ı Kerim’de Arz-ı Mev’ud terimi geçmez, sadece Maide Suresi’nin 21. ayetinde geçen “Arz-ı Mukaddes” kısaca mukaddes toprakların bu bölge olduğu müfessirlerce ifade edilmiştir. Bu bölge ise Hz. İbrahim (as) ve soyundan gelen peygamberlerin yaşamış olduğu, davalarını sürdürdükleri ve medfun (defnedildikleri) oldukları, içinde Beytülmakdis’in de bulunmuş olduğu Filistin topraklarıdır.
TDV İslam ansiklopedisinde yer edinen bilgilere gore de İbrânîce’de “Eretz Israel” (İsrâil diyarı) denilen bu bölge Ahd-i Atîk’te “Ken‘an diyarı” “diyar” “gurbet diyarı” “memleket” diye de zikredilmektedir.
İkinci Mâbed döneminden itibaren ise “arz-ı mev‘ûd” diye adlandırılmış olup Ahd-i Cedîd’de de bu isimle geçmektedir. Ahd-i Atîk’te burası ek olarak “iyi ve geniş diyar” “süt ve bal akan diyar” “tüm memleketlerin süsü olan diyar” diye tavsif edilmiştir.
Kitâb-ı Mukaddes’te Hz. İbrâhim’e meydana getirilen vaadde, “Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar olan bölge” (Tekvîn, 15/8), Hz. Mûsâ ve Yeşu’a meydana getirilen vaadde, “Ayak tabanınızın basacağı her yer sizin olacak” denilmiştir.
Arz-ı mev‘ûdun sınırları Ahd-i Atîk’te daha detaylı bir şekilde şu şekilde verilmektedir: Cenup sınırı: “Tsin çölünden Edom süresince olacak ve güney sınırınız şarka doğru Tuz denizinin ucundan olacak ve sınırınız Akrabbim yokuşundan cenuba doğru dolaşacak ve Tsin’e geçecek ve onun uçları Kadeş-Barnea’nın cenubunda olacaklar ve Hatsar-Addar’a çıkacak ve Atsmon’a geçecek ve sınır Atsmon’dan Mısır vadisine kadar dolaşacak ve onun uçları deniz yanında olacaktır” (Sayılar, 34/3-5; Tesniye, 15/2-4). Buradaki Tsin çölü Kadeş’in kuzeydoğusunda yer almakta ve arz-ı mev‘ûdun cenup sınırını teşkil etmektedir. Tuz denizi bugünkü Ölüdeniz’dir.
Arz-ı Mevudun sınırları neresi?
Kuran-ı Kerim’de ve peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’den günümüze kadar ulaşan sahih rivayetlerin hiçbirinde Arz-ı Mevud’un sınırları hakkında bir informasyon yoktur.
Kur’an’da açık olarak belirtilmeyen bu yer, yahudi mukaddes kitabı Tevrat’ta detaylıca anlatılmaktadır. Tevrat’ın Tekvin bölümünün 13 ve 14. ayetlerinde, Tanrı (cc), Hz. İbrahim (as)’e ve soyundan gelenlere Nil Nehri’nden Fırat’a kadar olan bölgenin hakimiyetini vadetmiştir. Şimal sınırı Lübnan, cenup sınırı ise Sina Yarımadası’dır.
Tevrat’taki Arz-ı Mevud Ayetleri
“Ve şimdi gözlerini kaldır ve bulunduğun yerden şimale ve cenuba bak ve şarka ve garba bak. Bu sebeple görmekte olduğun tüm memleketi sana ve ebediyen senin zürriyetine vereceğim’ (Tekvin, 13-14)
“Git! İsrail ihtiyarlarını topla ve onlara de: Atalarınızın Tanrı’ı, İbrahim’in, İshak’ın ve Yakup’un Tanrı’ı Yehova bana göründü ve dedi: Hakkaten sizi ziyaret ettim ve Mısır’da size yapılanı gördüm; ve dedim: Sizi Mısır’ın sıkıntısından, Kenanlı ve Hitti, ve Amori, ve Perizzi ve Hivi ve Yebusilerin diyarına, süt ve bal akan diyarına çıkaracağım.” (Çıkış, 3-8)
Yukarıdaki ayette Tanrı, Mısır’da köle durumunda olan ve eziyet gören İsrailoğulları’na bir nevi gördükleri eziyetlerin mükafatı olarak bal ve süt akan diyar olarak tanımlanan Filistin topraklarını vermiştir. “Vadedilmiş Topraklar”ın temelinde yatan savlardan birisi de bu ayette bölgenin İsrailoğulları’na tahsis edilmesidir. (4)
Peygamberlere vadedilen topraklar
Ahd-i Atik’de geçmiş olduğu suretiyle Hz. İbrahim (as), Ke’nan diyarına gidip yerleşmiş, çadırını oraya kurmuş, Tanrı gözünün görmüş olduğu her yeri ona ve zürriyetine vereceğini sadece, dört yüz yıl cefa çektikten sonrasında, dördüncü neslin oraya yeniden dönebileceğini bildirmiştir.(5) Aynı vaat Hz. İshak’a ve oğlu Hz. Yakub’a da yapılmakta ve öncekilere vadedilen yere İsrailoğulları’nı götürmek için Hz. Musa (as) da görevlendirilmektedir. Onlar, Tanrı’tan başka şeyleri tanrı edinmeleri, “Buzağı”ya tapınmaları ye isyankârlıkları yüzünden vadedilen yere gidemeyip, kırk yıl çöllerde kalmakla cezalandırılmışlardır.(6)
Hz. Musa (as)’ın vefatında sonrasında aynı vaad Hz. Yuşa (as)’ya da yapılmış olup, Hz. Yuşa (as)’dan sonrasında Hz. Davud (as) zamanında Sion Dağı (Kudüs) alınmış ve başkent yapılmıştır. Hz. Davud (as) niyet etse de Kudüs’te Mabed yapılması ve oraya Ahit Sandığı’nın yerleştirilmesi Hz. Süleyman (as) tarafınca gerçekleştirilmiştir. Bu iki peygamberin süreci yahudilerin en rahat ve rahat olduğu dönemler olup, Hz. Süleyman (as)’ın vefatından sonrasında Babil sürgünü ve Roma işgaliyle Mabed yıkılmış ve yahudiler dünyanın dört bir tarafında sürgün edilmiştir.
Bu topraklara dönme hayaliyle yaşayan yahudiler, Arz-ı Mev’ud hayallerinin gerçekleşmesinin Mesih ile olacağına inandıkları için de Mesih’in gelmesini hızlandıracaklarına inandıkları faaliyetlere hız vermişlerdir.
[ad_2]